8 Haziran 2007 Cuma

Risale-i Nur Külliyatı

Risale-i Nur Külliyatı olarak bilinen ve bugün dünyanın birçok yerinde büyük bir ilgiyle okunan kitaplar, 1876-1960 yılları arasında yaşamış, Bitlis’de Nurs köyünde doğmuş, büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursî hazretleri tarafından yazılmıştır. Risale-i Nur Külliyatı Kur’an ve hadisler doğrultusunda günümüz problemlerini ve çözüm yollarını göstermiş, İslam dinini tebliğ ve anlatma noktasında büyük bir vazife üstlenmiştir. Onun, peygamber efendimizin “Alimler peygamberlerin varisleridir” hadisi şerifinde ifade edilen alimlerden olduğuna hiçkimsenin kuşkusu yoktur.

Bediüzzaman hazretlerinin külliyatının en başta gelen fonksiyonu Allah’ı tanıtmaktır. Örneğin şöyle der:

“O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır.
O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”
(Meyve Risalesinden Altıncı Mesele)



Burada “O” zamiriyle kastedilen Allah’tır. İnsanın Allah’ı bilmesinin ne büyük nimet olduğu anlatılmaktadır.(Dinimizde Allah’ı tanımaya marifet veya marifetullah denilir.)

Risale-i Nur’un Birinci Sözü ise, hem Besmeleyle dairdir, hem de Besmelenin ‘be’ sindeki bu inceleğe riayet etmekten geri kalmaz(1):

Birinci Söz
Bismillâh her hayrın başıdır.
Biz dahi başta ona başlarız.
Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslam nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanidir.” (Vird-i zebani : Devamlı okunan zikirdir. Allah’ın bütün varlıklar tarafından devamlı zikredildiğinin ifadesidir.)




Bediüzzaman’ın başka bir sözü:




“Sizdeki gençlik kat’iyyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız; o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiyye ile, o gençlik nîmetine karşı bir şükür olarak, iffet ve namusluluk ve taatte sarfetseniz, o gençlik mânen bâki kalacak.Ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.” (Gençlik Rehberi)

Risale-i Nur Külliyatının baskı ve dağıtımını yapan kuruluşlar :
Nesil Basım Yayın http://www.nesil.com.tr
Sözler Yayınevi http://www.sozler.com.tr
Yeni Asya Neşriyat http://www.yeniasya.org.tr/
İhlas Nur Neşriyat
Envar Neşriyat http://www.envarnesriyat.com.tr/
Tenvir Neşriyat http://www.tenvirnesriyat.com/
-------------------------------------------------
* Dikkat: Risale-i Nur okurken yanınızda Risale-i Nur için özel hazırlanmış sözlük (lügatçe) bulundurmayı unutmayın!. Örneğin; Mehmed Paksu, “Cep Lügati”, Nesil Yayınları.
* Risaler ile ilgili hazırlanmış güzel bir web sayfası: http://www.nur.org/
* (1)Senai Demirci, “Risale Düşünceleri” , Zafer Yayınları



Beşinci Mesele:

Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem




sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.
Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.(1)
--------------------------------------------------
* Hayat-ı ebediye :Ahiret hayatı, sonsuz hayat
* Hayat-ı dünyeviye :Dünya hayatı
* Mâlâyâni : Manasız, faydasız, boş şey
* Teklif-i mâlâyutak :Ağır ve güç yetirilemeyen isteme, teklif etme
* Saadet-i ebediyeye :Cennet hayatı; ebedi mutluluk
* Müdebbiri :Evvelden düşünüp işleri ona göre ayarlayan; planla idare eden
* (1) (Mektubat Mecmuası, Risale-i Nur Külliyatından, Bediüzzaman Said Nursî)




BEŞİNCİ DEVÂ

Bediüzzaman Said Nursî’ye hasta gençler gelip, ondan dua etmesini isterlermiş. Onun bu konudaki sözleri:
“Ey maraza müptelâ hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazılara bir ihsan-ı İlâhîdir, bir hediye-i Rahmânîdir. Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsiz olduğum halde, bazı genç zatlar hastalık münasebetiyle dua için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki: Hangi hastalıklı genci gördüm; sair gençlere nispeten âhiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvânî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlâhî olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki:
"Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim. Hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki, dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra, Hâlık-ı Rahîm inşaallah sana şifa verir."
Hem derdim: "Senin bir kısım emsalin sıhhat belâsıyla gaflete düşüp, namazı terk edip, kabri düşünmeyip, Allah'ı unutup, bir saatlik hayat-ı dünyeviyenin zâhirî keyfiyle hadsiz bir hayat-ı ebediyesini sarsar, zedeler, belki de harap eder. Sen hastalık gözüyle, herhalde gideceğin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasında uhrevî menzilleri görürsün ve onlara göre davranıyorsun. Demek senin için hastalık bir sıhhattir; bir kısım emsalindeki sıhhat bir hastalıktır.”(1)
------------------------------------------------------------------------
* Maraz :Hastalık, bela, illet
* Liyakat :Layık olmak, ehliyet… Liyakatsız ise liyakatın olumsuzu
* Zâhirî keyf :Zevk gibi görünen
* Hayat-ı dünyevi :Dünya hayatı
* Uhrevî :Ahirete dair, öteki dünyaya ait
* Hâlık-ı Rahîm :Sonsuz şefkat sahibi her şeyi yoktan yaratan Allah
* İhsan-ı İlâhî :Allah’tan gelen iyilikler, bağışlar
* (1) (Lem’alar Mecmuası, Risale-i Nur Külliyatından, Bediüzzaman Said Nursî)


Dördüncü Söz








Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat'i anlamak istersen ; şu temsili hikayeciğe bak, gör:
Bir zaman, bir büyük hâkim, iki hizmetkarını – her birisine yirmi dört altın verip - iki ay uzaklıkta, has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki:
"Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lazım bazı şeyleri mübâyaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır; hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem teyyare bulunur. Sermayeye göre binilir."
İki hizmetkar ders aldıkdan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat, o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki, sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkar bedbaht, serseri olduğundan, istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara mumara verip zayi eder. Bir tek altını kalır. Arkadaşı ona der:
"Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de teyyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa, iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun."
Acaba, şu adam inat edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefahete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu en akılsız adam dahi anlamaz mı?
İşte ey namazsız adam! Ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
O hâkim ise; Rabbimiz, Halıkımızdır.
O iki hizmetkar yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar; diğeri gafil, namazsız insanlardır.
O yirmi dört altın ise, yirmi dört saat her gündeki ömürdür.
O has çiftlik ise, Cennettir.
O istasyon ise, kabirdir.
O seyahat ise; kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takvâ kuvvetine göre o uzun yolu mütefâvit derecede katederler. Bir kısım ehl-i takvâ, berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kateder. Kur'an-ı Azimüşşan şu hakikate iki âyetiyle işaret eder.
O bilet ise namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba, yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarf etmeyen ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder! Zira, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse - halbuki, kazanç ihtimali binde birdir - sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Halbuki, namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem, cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem, namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermaye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibkà eder. (1)

------------------------------------------------------------------------
* Ehl-i takvâ : Allah’tan korkan, günahtan kaçınan kimse
* Takvâ : Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçmak, ibadette ise dikkatli ve düzenli olmaktır.
* Hilaf-ı akıl : Akla ters
* Musaddak : Tasdik olunmuş, doğrulanan
* Hayat-ı dünyeviye :Dünya hayatı
* Mütefâvit : Çeşitli farklı
* Hazine-i ebediyeye :Cennet,ebedi hazine
* İbkà :Ayakta tutma, devam ettirme, sonsuzlaştırma
* Cihet : Yön, taraf, sebeb, bahane
* Sermaye-i ömür :Ömür sermayesi
* (1) (Sözler, Risale-i Nur Külliyatından,Bediüzzaman Said Nursî)
* Mübâyaa : Satın almak
* Kerim :İkram ve ihsanı bol olan Allah
* Mütedeyyin :Dindar
* Gafil :Dikkatsiz, uyanık olmayan; iyi düşünmeyen
* Haşr :Yeniden dirilmek; ikinci diriliş
* Mübah : Günahı ya da sevabı olmayan yeme, içme ve yürüme gibi günlük işler

Hiç yorum yok: